2İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü, Radyasyon Onkolojisi Bilim Dalı, İstanbul
Summary
Çocukluk çağı malign tümörlerinde etkin tedavi yöntemleri ile sağkalım uzadıkça, hastalığın tedavisine bağlı gelişen geç yan etkilerin görülme sıklığı da artmaktadır. Endokrin sistemi ilgilendiren bozukluklar bu tip yan etkiler arasında önemli bir yer tutar. Endokrin sistemi ilgilendiren yan etkilerin bilinmesi, klinik bulguları açısından hastaların izlenmesi hastaların izleminde önemlidir. Bu yazıda, malign hastalıkların tedavisine bağlı gelişen endokrin bozuklukların radyoterapi ve/veya kemoterapinin etkisini gösterdiği endokrin sisteme göre değerlendirilmesi amaçlanmıştır.Introduction
Çocukluk çağı malign tümörlerinde etkin tedavi yöntemleri ile sağkalım uzadıkça, hastalığın tedavisine bağlı gelişen geç yan etkilerin görülme sıklığı da artmaktadır. Endokrin sistemi ilgilendiren bozukluklar bu tip yan etkiler arasında önemli bir yer tutar. Malign tümörlerin tedavisinde kullanılan radyoterapi (RT) hipotalamo-hipofizer sistemi, tiroid, paratiroid bezlerini ve gonadları etkileyebilir; kemoterapi (KT) gonadları harap edebilir veya gerek RT gerekse KT kemiklerin büyümesini engelleyebilir. Bunun sonucunda hipopituitarizm, boy kısalığı, hipotiroidi, püberte bozuklukları, infertilite, jinekomasti, tiroid tümörleri ve hiperparatiroidi gibi yaşam süresini ve yaşam niteliğini etkileyen önemli yan etkiler gözlenebilir.[1,2] Onkolojide RT ve KT genellikle birlikte uygulandığı için ve yine tek bir sitostatik ajan yerine kombine KT verildiğinden, RT ve/veya KT’nin olumsuz etkilerini ayrı ayrı incelemek zor olmaktadır. Kaldı ki, RT’nin biyolojik etkisi sadece verilen toplam doza değil, fraksiyon sayısına, dozuna ve radyasyondan sonra geçen süreye bağlı olarak değişiklik gösterir. Ayrıca tedavi esnasında çocuğun yaşı ve püberte durumu gerek RT, gerekse KT’nin olumsuz etkilerinin ağırlığını değiştirir.[1-3] Yine, KT protokollerinde sıklıkla yeralan glukokortikoidler, çocukların hastalık sırasında yeterli besin alamamaları ve genel sağlıklarının bozulması normal büyüme ve püberte gelişimini etkileyebilir. Malign hastalıkların tedavisine bağlı gelişen endokrin bozukluklar RT ve/veya KT’nin etkisini gösterdiği endokrin sisteme göre ayrı başlıklar altında anlatılacaktır.
A. Hipotalomo-Hipofizer Sistem
1. Büyüme Hormonu ve Büyüme
RT’nin etkisi: Hipotalomo-hipofizer bölgeye
lokalize RT sonrasında ilk olarak büyüme hormonu
(BH) salgılanması bozulmakta ve 5 yılda
tam yetmezlik gelişebilmektedir.[4-6] Hipotalamohipofizer
sistemden uzakta yerleşmiş olan medulloblastom,
ependimom gibi beyin tümörlerinde subaraknoid
yayılımı önlemek için kraniyal RT uygulanan
çocuklarda da ilk olarak BH salgılanması
bozulmakta ve radyasyondan sonra geçen süre
uzadıkça BH eksikliği daha bariz olmaktadır.[3,7]
BH eksikliği sonucu, bu çocukların büyümeleri yavaşlar
ve nihai boyları kısa kalır. Kraniyal RT sonucu
gelişen BH eksikliğinin derecesinde ve sıklığında,
verilen radyasyonun toplam dozu, fraksiyon
sayısı ve dozu önemlidir.[3,5] Radyasyon dozu
arttıkça, BH eksikliği daha erken gelişir. Üç haftada
3000 cGy’nin üzerinde kraniyal RT alan beyin
tümörlü çocukların %100’ünde tedavi sonrası
2-5 yıl içinde BH eksikliği saptanırken, akut lenfoid
lösemi (ALL) profilaksisi nedeniyle <3000
cGy doz alan çocukların aynı sürede %65’inde
BH eksikliği saptanmıştır.[8] Başka bir çalışmada,
3000-4500 cGy kraniyal RT alan medulloblastom
ve baş-boyun tümörlü 112 çocuğun %72’sinde BH
eksikliği gözlenirken, 2400 cGy olan ALL’li 86 çocuğun
%52’sinde BH eksikliği gözlenmiştir.[9] Koruma
amacı ile 1800 cGy dozunda kraniyal RT verilen
ALL’li çocuklarda da BH salgılanma bozukluğu
ortaya çıkmaktadır.[5,6] Farklı RT dozlarında
farklı BH eksikliği prevalansının bulunmasının bir
diğer nedeni, BH salınımının değerlendirilmesinde
kullanılan testlerin seçimi ve yorumudur. Kraniyal
RT’ye hipotalamus hipofizden daha duyarlıdır.
[3] İnsülin hipoglisemisine BH yanıtı BH rezervini
en iyi ölçen testtir. Düşük radyasyon dozunda önce
hipotalamus etkilenmekte ve insülin hipoglisemisine
BH yanıtı bozulmakta, daha yüksek dozlarda
ise hipofiz de etkilendiğinden arginin uyarısına BH
yanıtı gibi diğer testler de bozulmaktadır.[10] Ancak
bazı durumlarda farmakolojik uyarılarla elde edilen
BH yanıtı, fizyolojik BH salınımını yansıtmayabilir.
Uyarı testleri yeterli BH yanıtı verdiği halde
fizyolojik BH salınımı yetersiz olabilir. Özellikle
düşük doz (1800-2400 cGy) RT alanlarda görülen
bu duruma nörosekretuvar disfonksiyon denir.[11] Dolayısıyla, rutin testlerle saptanan BH düzeyi
ile büyüme her zaman birbirine paralellik göstermez.[10] Merkezi sinir sistemi çocuklarda radyasyona
daha duyarlıdır. RT ne kadar erken yaşta uygulanırsa,
BH salgılanma bozukluğu o kadar ağırdır.
[3] Tedaviden sonra geçen süre de büyümenin değerlendirilmesi
için önemlidir. Beyin tümörlerinde
operasyondan sonra azalan BH salgılanması muhtemel
kafa içi basınç artışına bağlı hipotalamohipofizer
sistem hipoksisine bağlıdır.[12] Hormonal
kısalık iki yıldan sonra barizleşir. Büyümeyi olumsuz
yönde etkileyen diğer faktörler arasında tümör
nüksü, KT, spinal bölge ve uzun kemiklere radyasyon
uygulanması ve malnutrisyon gelir.
Spinal Büyüme
Spinal bölgeye uygulanan RT gövde büyümesini
azaltarak orantısız boy kısalığına neden olur.
Kraniyospinal veya subaraknoid yayılım riski olan
beyin tümörlü hastalarda sıklıkla spinal RT de uygulanmaktadır
ve gövde büyümesi bu nedenle kısıtlanmaktadır.
Radyasyon dozu spinal etkilenme
açısından önemlidir.[13] Medulloblastom nedeniyle
2300-3900 cGy spinal RT alan çocuklarda gövde
kısalığının 1800 cGy alanlara göre daha fazla
olduğu gösterilmiştir.[13] Çocuk ne kadar küçükse,
vertebra büyümesindeki kısıtlılık o kadar ağırdır.
Bir yaşında spinal RT uygulanan çocuklarda
boy kaybı 9 cm, 5 yaşında 7 cm, 10 yaşında ise 5.5
cm’dir.[14] Sadece mantle ve paraaortik RT uygulanmış
42 Hodgkin lenfomalı çocukta tedavi sırasında
yaşı 12’nin altında olanların %70’inde gövde
kısalığı gelişmiştir.[15] Gövde büyümesindeki kısıtlılık
özellikle püberte döneminde ortaya çıkar ve
barizleşir.[3] Wilm’s tümörü, rabdomiyosarkom ve
Hodgkin lenfoma başta olmak üzere çeşitli solid
tümörler nedeniyle spinal RT ve KT uygulanan çocuklarda
sadece KT uygulananlara göre önemli ölçüde
gövde kısalığı olduğu gösterilmiştir.[16] Asimerik
spinal RT uygulanmasına bağlı olarak skolyoz
gelişebilmektedir.[16]
KT’nin Etkisi: KT büyümeyi olumsuz yönde etkiler ve KT süresi uzadıkça büyüme bozukluğu artar. Sitozin arabinozid, vinkristin ve doksorubisin kıkırdak dokunun insüline benzer büyüme faktörü’ne [(IGF)-I] yanıtını azaltır, 6-merkaptopürin ve vinkristin önemli ölçüde, siklofosfamid ve sitozin arabinozid daha az oranda, IGF-I yapımını azaltır; kortikosteroidler hem BH salgılanmasını merkezi yoldan azaltır, hem de periferde BH’ye IGF-I yanıtını azaltır.[17,18] Ogilvy-Stuart ve ark.[19] beyin tümorlü hastalarda nihai boy üzerine KT’nin kraniyospinal RT kadar etkili olduğunu göstermiştir. Ayrıca, RT ve KT (nitrosüre, prokarbazin, vinkristin) alan beyin tümörlü olgularda sadece RT alanlara göre boy kaybının daha fazla olduğu bildirilmiştir.[7] Başka bir çalışmada kraniyospinal RT alan 15 medulloblastomlu çocuk, kraniyospinal RT ve KT (vinkristin, CCNU-lomustin ve sisplatin) alan 23 çocuktan çok daha iyi bir büyüme göstermiştir.[20] Hayvanlarda metotreksat ve doksorubisin gibi bazı kemoterapötiklerin özellikle osteoblastik aktivite olmak üzere fizyolojik kemik metabolizmasını etkilediği saptanmıştır.[21] Osteosarkom veya Ewing sarkomu nedeniyle sadece KT alan 122 çocuğun nihai boy ortalaması normal toplum değerlerinde bulunmakla beraber %16’sında 6 cm’den fazla, %80’inde ise 6 cm’e kadar varan bir boy kaybı gözlenmiştir. Özellikle KT’nin yoğun uygulandığı ilk bir yılda büyümede yavaşlama daha barizdir.[22]
2. Diğer Ön Hipofiz Hormon Bozuklukları
BH dışında, hipotalamo-hipofizer sistemin etkilenmesi
sonucunda diğer ön hipofiz hormon eksiklikleri
de görülebilir. Yüksek doz RT (>4000 cGy)
gonadotropin, ACTH, TRH ve TSH eksikliğine sebep
olmaktadır. Benzer şekilde yüksek doz kraniyal
RT ve hipotalamik bölgedeki tümörler hiperprolaktinemiye
ve gonadotropin salgılatıcı hormonun
(GnRH) pulsatil salgılanmasında bozulmaya
neden olmaktadır.[3,23,24] Otuz iki beyin tümörlü
hastanın kraniyal (3960-7020 cGy) veya kraniyospinal
RT’den (1800-3960 cGy) 2-13 yıl sonra
%74’ünde TSH eksikliği, %65’inde ise gonadotropin
eksikliği bulunmuştur.[25] Ayrıca %52’sinde hiperprolaktinemi
ve %55’inde ACTH eksikliği saptanmıştır.
Panhipopituitarizmin 4500 cGy üzerindeki
dozlarda gelişmesi beklenir. Ön hipofiz harabiyetine
rağmen, arka hipofiz bozukluğu olan diyabet
insipidus mutad değildir.
Nitrosüre grubunda BCNU’nun kraniyal RT ile sinerjistik etki gösterdiği ve kraniyal RT ve BCNU alanlarda, sadece kraniyal RT alan gruba göre hiperprolaktineminin daha fazla olduğu gösterilmiştir.[26]
3. Erken Püberte ve Gonadotropin Eksikliği
Kraniyal RT’nin neden olduğu başka bir bozukluk
erken pübertedir. Erken veya hızlı ilerleyen püberteye
≥1800 cGy kraniyal radyasyon alan çocuklarda
rastlanmaktadır.[27] Radyasyonun >4000 cGy
olduğu hastalarda ise gonadotropin eksikliğine
bağlı gecikmiş püberte gelişebilmektedir.[3] Beyin
tümörlü 46 hastada püberte başlama yaşı kızlarda
8.5 yaş, erkeklerde ise 9.2 yaş olarak bulunmuştur
ve RT’nin erken uygulandığı her 1 yıl için pübertenin
0.29 yıl erken olduğu sonucuna varılmıştır.[28] RT’nin etkisiyle pübertenin hangi nedenle erkene
kaydığı ve özellikle neden kızlarda bu olayın
daha sık görüldüğü bilinmemekle beraber, RT’nin,
GnRH salgılayan nöronlar üzerine etkili olan inhibitör
yolları harap etmesi ile erken pübertenin ortaya
çıktığı düşünülmektedir. Erken püberte kemik
olgunlaşmasını hızlandırarak epifizlerin erken kapanmasına
neden olur. Zaten BH salgılanma bozukluğu
ve büyüme sorunu olan bu tip hastalarda
erken pübertenin etkisiyle nihai boy prognozu
daha da kötüleşmektedir.
4. Obezite
Kraniyofaringioma gibi beyin tümörlerin tedavisinden
sonra sıklıkla görülen obezite ALL sonrasında
da bildirilmektedir.[3,29] Hipotalamustaki iştah
merkezlerine radyasyonun etkisi, leptin direnci,
sıklıkla birlikte bulunan BH eksikliğinin yağ
dokusunu artırması, glukokortikoid kullanımı gibi
birçok etken obeziteden sorumlu olabilir.[3] Kızlarda,
4 yaşından önce ve >1800 cGy RT alanlarda
obesite gelişme riskinin arttığı gösterilmiştir.[29]
B. Gonadlar
Radyoterapinin Etkisi
Testis: Germ hücreleri RT’ye leydig hücrelerine
göre daha duyarlıdır.[30] Altmış yedi sağlıklı gönüllü
erişkinde 8-600 cGy arası radyasyonun spermatogenez
üzerine etkisi incelendiğinde spermatogoniaların
en duyarlı hücreler olduğu ve 35 cGy
ile harabiyet olabileceği gözlenmiştir. Spermatositler
200-300 cGy’de; spermatidler ise 400-600
cGy’de harap olmuşlardır. Geriye dönüşüm ise
doza ve süreye bağlı olarak mümkündür. Testisler 100 cGy’den sonra 9-18 ay, 200-300 cGy’de 30 ay
ve 400-600 cGy de ise 5 yılda radyasyon öncesi
duruma gelebilir. Ancak 600 cGy üstü dozlarda ise
germinal hücre kaybı ve azospermi genellikle geri
dönüşümsüz olur.[31,32]
Çocuklarda germ hücre harabiyeti ile RT dozu arasındaki ilişki kesin olarak bilinmemekle beraber, Shalet ve ark.,[33] nefroblastom nedeniyle prepübertal dönemde abdominal RT almış ve hesaplanan testis dozu 268-983 cGy olan 10 olgunun (21 yıl izlemede) 8’inde oligo-azospermi geliştiğini bildirmişlerdir. Prepübertal dönemde de germ hücreleri radyasyona duyarlıdır. Leydig hücrelerinde harabiyet 500-1000 cGy ile başlar, 2000 cGy üzerinde ise tam harabiyet oluşur.[34] Testis infiltrasyonu nedeni ile 12 fraksiyonda toplam 2400 cGy RT alan 21 prepübertal ALL’li çocuk ortalama 4 yıl sonra incelendiğinde %90’ında leydig hücre harabiyeti gösterilmiştir.[35] Yaş küçüldükçe, leydig hücre harabiyeti artmaktadır.
Over: Testislerin aksine, overler radyasyona daha dirençlidir ve yaş küçüldükçe direnç artar. Kırk yaş üzeri over harabiyeti için yaklaşık 250-500 cGy yeterli iken, genç kadınlarda ablasyon için 800 cGy üzeri doz gerekir.[36] Bu, muhtemelen genç kadınlarda oosit sayısının çok daha fazla olmasındandır. Testisin aksine, fraksiyon sayısı arttıkça, overin radyasyona duyarlılığı azalır. [36] Tüm vücut ışınlaması sırasında 1000 cGy/tek fraksiyon RT uygulanan kız çocuklarının çoğunda primer amenore veya sekonder seks karakterlerinin gelişmediği görülmüştür.[37] Çocukluk döneminde pelvik RT uygulanan hastalarda erken menapoz bildirilmiştir.[38]
Kemoterapinin Etkisi
Çeşitli kemoterapik ajanların gonadlar üzerine
toksik etki gösterdiği bilinmektedir. Alkilleyici
ajanlar (mekloretamin, siklofosfamid, klorambusil,
ifosfamid, dakarbazin, tiotepa, melfalan, busulfan,
karmustin, lomustin, prokarbazin) özellikle
gonadotoksiktir.[39] Yüksek doz alkilleyici ajanların,
diğer ilaçlarla kombinasyonu ve beraberinde
RT uygulanması gonadotoksisite riskini artırmaktadır.
Siklofosfamid malign olmayan hastalıkların
tedavisinde tek ilaç olarak kullanıldığı için gonadotoksik
etkisi kesin saptanmıştır. Siklofosfamid, özellikle hızlı bölünen hücreler üzerine etkili olur,
en büyük etkisini testisin germinal epiteli üzerinde
gösterir. Özellikle toplam >7.5 gr/m2 siklofosfamid
alanlar gonadotoksisite açısından yüksek risk taşırlar.[40] Watson ve ark.[41] nefrotik sendrom nedeni ile
çocukluk çağında siklofosfamid kullanan 30 erkek
hastanın tedaviden 12.8 yıl sonra %43’ünde azospermi
saptamıştır. Toplam 5-45 gr siklofosfamid
kullanmış olan bu hastalarda ilaç dozu ve sperm
dansitesi arasında direkt bir korelasyon bildirilmiştir.
Hastalarda püberte normal olarak ilerlemiş sadece
hormonal olarak kendini gösteren kompanse
bir leydig hücre yetersizliği görülmüştür. Kızlarda
ise benzer bir çalışmada, siklofosfamid kullanımından
14.5 yıl sonra 18 hastanın sadece 2’sinde
menstruasyon bozuklukları saptanmıştır.[42] Overler
siklofosfamidin etkisine daha dirençlidir. Çeşitli
solid tümörler nedeniyle RT ve özellikle siklofosfamid
içeren KT alan 52 erkek çocuğun erişkin
yaştaki değerlendirilmesinde yüksek oranda küçük
testis ve azospermi bildirilmiştir.[43] Eskiden, yaş
küçüldükçe gonadların KT’ye daha az duyarlı oldukları
düşünülürdü.[44] Hatta bu nedenle, KT süresince
erişkin gonadını prepübertal gonad durumuna
getirmek amacıyla GnRH analog tedavisi önerilirdi.[45] Ancak son yapılan çalışmalarda prepübertal
gonadların erişkin gonadları kadar KT’ye duyarlı
oldukları gösterilmiştir.[46] RT’de olduğu gibi
leydig hücreleri germ hücrelerinden daha yüksek
dozlarda KT’den etkilenmektedirler.[47]
Gonadotoksisitenin görüldüğü önemli bir hastalık grubu Hodgkin lenfomadır. MOPP [Mekloretamin, onkovin (vinkristin), prokarbazin, prednisolon] tedavisinin erkeklerde %75-80 oranında azospermi yaptığı gösterilmiştir.[48,49] Mekloretamin ve prokarbazin bu tedavinin toksik ajanlarıdır. COPP (siklofosfamid, onkovin, prokarbazin, prednisolon) ve/veya OPPA (onkovin, prokarbazin, prednisolon, adriamisin) tedavisi verilen Hodgkin lenfomalı hastaların %88’inde kompanse bir leydig hücre yetersizliği ve %53’inde germ hücre yetersizliğinin göstergesi olan FSH yüksekliği saptanmıştır. [50] KT dozu ile testis fonksiyon bozukluğu arasında direkt ilişki gösterilmiştir.[50] Bu tedavi rejiminde de prokarbazin ve siklofosfamid, gonadotoksik ajanlardır. ChIVPP (klorambusil, vinblastin, prokarbazin, prednisolon) protokolü ve infradiyafragmatik RT uygulanmış 40 Hodgkin lenfomalı hastanın 17 yılı aşkın izleminde %90’nın üzerinde germ hücre harabiyeti ve %50’ye yakın leydig hücre harabiyeti gözlenmiştir.[51] Pelvik RT almadan MVPP (mekloretamin, vinblastin, prokarbazin, prednisolon) tedavisi alan 37 ve ChIVPP/EVA (klorambusil, vinblastin, prokarbazin, prednisolon, etoposid, adriyamisin) protokolü uygulanmış 52 Hodgkin lenfomalı hastanın KT’den 2.5 yıl sonra gonad işlevlerinin karşılaştırılmasında yüksek oranda gonad işlev bozukluğu saptanmış ve iki protokol arasında fark bulunmamıştır.[52]
Hodgkin lenfomalı kız hastaların cinsel gelişim açısından prognozları erkeklere göre daha iyidir. RT ve KT sonucu oluşan infertilite erkeklere göre çok azdır. Overler alkilleyici ajanlara testislere göre çok daha dirençlidir.[3] Pelvik radyasyon ve MOPP tedavisi almış 103 Hodgkin lenfomalı hastanın %31’inde amenore saptanmıştır.[53] Bu hastaların hepsine orta hat ooforopeksi yapılmıştır. Ooforopeksi, overlerin aldığı toplam RT dozunu %6-14 oranında azaltarak fertilite şansını artırmaktadır.[49] Çocukluk döneminde Hodgkin lenfoma nedeniyle sadece ChIVPP alan 32 kız hastanın 10 yılı aşan izleminde %53’ünün gonadotropin düzeyleri yüksek bulunmuş ve bunların yarısında da gonad yetmezliğinin klinik bulguları gözlenmiştir.[54] Clark ve ark.’nın[52] çalışmasında MVPP veya ChIVPP/EVA protokolleri ile benzer sonuçlar elde edilmiştir. Çocukluk döneminde alkileyici ajanlar ve/veya pelvik RT alan kadınlarda erken menapoz riskinin artmış olduğu gösterilmiştir.[38,55] Doğum oranını etkileyen başka bir etken de prepübertal dönemde uterusun radyasyondan etkilenmesi sonucu uterus boyutlarının küçük kalması ve damar yapısının bozulması nedeniyle, gebeliğin ikinci trimestrinde görülen düşüklerdir.[56] Özellikle çocukluk döneminde yüksek dozda batın radyasyonu almış kadınların gebeliklerini sürdürmeleri zor olabilir.
Osteosarkomlu hastalarda sisplatinin gonadotoksik etkisi olduğu gösterilmiştir.[57]
Çocukluk çağında sık görülen hipotalamohipofizer sistemi direkt ilgilendirmeyen beyin tümörlerinde kraniospinal RT ve KT sonucu gonad harabiyeti gelişmektedir.[58,59] RT ve KT’nin beraber uygulandığı hastalarda özellikle KT’nin RT’ye göre daha gonadotoksik olduğu saptanmıştır.[58] Beyin tümörü nedeniyle kraniyospinal RT ve KT alan 29 çocuğun hepsinde oligospermi ve FSH düzeyinde artış gözlenmiştir, buna karşın hastaların pübertelerin normal seyretmiştir.[59]
Batın tümörlerinin tedavisi sonrasında da gonad harabiyeti gözlenebilir.[60] Batın tümörü nedeniyle cerrahi ve RT uygulanmış 53 kız çocuğun değerlendirilmesinde tüm batına 2000-3000 cGy RT alan 38 hastanın 27’sinde püberte gelişememiş, 10’unda ise erken menapoz olmuştur. Aynı dozu sadece tümör bölgesine alan 15 hastanın sadece birinde over yetmezliği gözlenmiştir.[61] Çocukluk döneminde gonadal veya ekstragonadal teratomlar nedeniyle opere olmuş 32 hastanın uzun süreli izleminde özellikle erkeklerde gonad işlev bozuklukları saptanmıştır.[62] Bazı bozukluklar operasyona bağlanmakla beraber primer bir germ hücre defektinin hem teratom oluşumuna hem de gonad işlev bozukluğuna yol açtığı ileri sürülmüştür.
C. Tiroid
RT’ye bağlı tiroid ile ilgili bozukluklar tiroid
kanseri, hipotiroidi, tiroid nodülü, kronik lenfositik
tiroidit ve hipertiroidi olarak sayılabilir.
Tiroid Karsinomu
Tiroid kanseri baş, boyun ve toraks ışınlaması
sonrası gelişebilir. Çocukluk dönemi kanser sağkalım
çalışma grubunun baş-boyun ve toraks bölgesine
RT almış 14054 hastadaki çalışmasında 69 hastada
tiroid kanseri geliştiği bildirilmiştir.[63] Hastalarda
radyasyon dozu artıkça kanser gelişme riskinin
arttığı görülmüştür. Tiroid kanseri insidansı
özellikle 2000-2900 cGy dozlarında artmakta 3000
cGy üzerinde ise insidans azalmaktadır. Ayrıca 10
yaşından önce tanı ve tedavi alanlarda tiroid kanseri
riski 10 yaş üstündekilerden daha fazla bulunmuştur.
KT’nin tiroid kanseri üzerine etkisi saptanmamıştır.
Sklar ve ark.’nın[64] RT alan 1791 Hodgkin
lenfomalı çocukta yaptığı başka bir çalışmada
20 hastada tiroid kanseri saptanmış ve tiroid kanseri
riskini genel populasyondan 18.3 kat fazla olduğu
görülmüştür. Hastalarda RT sonrası tiroid kanseri
5 ile 26 yıl arasında gelişmiştir.
RT’nin tiroid kanseri ile ilişkisini araştıran başka bir çalışmada tinea kapitis nedeni ile düşük doz RT almış olan 10834 çocuk, RT almamış 16226 sağlıklı çocuk ile karşılaştırılmış ve tiroid kanseri sıklığı RT alanlarda 1/100 iken diğerlerinde 1/280 olarak bulunmuştur. Dokuz cGy dozda bile tiroid kanserinde 4 misli artış olduğu gözlenmiştir.[65] Beyin tümörlerinde tiroid kanseri bildirimi azdır. Bunun nedeni beyin tümörlerinde sağ kalımın nispeten düşük ve tedaviden sonra geçen sürenin nispeten kısa olmasına bağlı olabilir. RT sonrası başlıca papiller tiroid kanseri gelişmektedir.[63-66]
Tiroid Nodülü
Hodgkin lenfoma nedeniyle baş ve boyun bölgesine
RT alan hastalarda izlem sürelerine ve yönteme
göre değişmekle birlikte %2-65 oranlarında
tiroid nodülü saptanmıştır.[67-69] Crom ve ark.
[68] Hodgkin lenfomalı hastaların %44’ünde ortalama
11 yıl sonra ultrason ile nodül bildirmiştir. Başka
bir çalışmada Hodgkin lenfomalı 647 hastanın
%10.4’ünde bir veya daha fazla nodül saptanmış
ve 7 hastada ortalama 16.2 yıl sonra tiroid kanseri
gelişmiştir.[69] Sklar ve ark.[64] RT alan 1791 Hodgkin
lenfomalı çocuğun %9’unda tiroid nodülü saptamışlar
ve kardeşlerine göre 27 kere daha sık olduğunu
göstermişlerdir.
Hipotiroidi ve Hipertiroidi
Çocukluk dönemi kanser sağkalım çalışma grubu
baş-boyun veya toraks bölgesine RT almış 13674
çocukta radyasyon dozu arttıkça (>450 cGy), tanı
yaşı ilerledikçe (>15 yaş), kızlarda ve tedavi sonrası
ilk 5 yılda hipotiroidi riskinin artığını göstermişlerdir.[64] Radyasyon dozu >450 cGy olan hastalarda
hipotiroidi ilk 5 yılda %25, 20 yıl sonunda %50’ye
yakın bulunmuştur. Hodgkin lenfomalı 461 çocuğun
incelendiği başka bir çalışmada %43’ünde tedaviden
ortalama 2.9 yıl sonra hipotiroidi gelişmiş
ve kızlarda risk daha yüksek bulunmuştur.[70]
Hipertroidi radyasyon sonrası daha az bilinen bir yan etkidir. Klinik Graves hastalığına benzemektedir. Sklar ve ark.[64] Hodgkin lenfomalı hastalarda hipertroidi insidansını kardeşlere göre 8 kat artmış bulmuştur.
Beyin tümörlerinde uygulanan kraniyospinal RT sonucu aşikar bir hipotiroididen sadece TSH yüksekliği ile giden gizli hipotiroidiye kadar değişik derecelerde primer hipotiroidi olabilir. RT ile beraber KT’ninde hipotiroidi insidansını artırdığını gösteren çalışmalar[71-74] yanısıra bunu desteklemeyen çalışmalarda vardır.[75-77] Beyin tümör nedeniyle kraniyospinal RT alan 47 çocuğun 11’inde (%23) TSH artışı olurken, kraniyospinal RT ve KT (CCNU, vinkristin) alan 29 çocuğun 20’sinde (%69) TSH artışı saptanmıştır.[71] İlk kez bu çalışmada KT’nin, özellikle CCNU’nun, RT’nin tiroid üzerine olumsuz etkisini artırdığı bildirilmiştir. Vinkristin ve lomustin dışında 5 florourasil ve L-asparaginazın da tiroid işlev bozukluğu yapabileceği gösterilmiştir.[73,74]
Tiroidit
RT sonrası kronik lenfositik tiroidit ve tiroid
antikor müspetliği bildirilmiştir.[66] Tiroid antikor
müspetliği sadece RT alan Hodgkin lenfomalı hastalarda
%24-31 oranında ve sadece KT protokolleri
alanlarda %21-28 arasında bildirilmiştir.[78,79] RT
ve KT’nin tiroid otoimmunitesini hangi yolla artırdığı
bilinmemektedir.
D. Paratiroid
RT’nin hiperparatiroidi sıklığını artırdığı bildirilmiştir.[80] On altı yaşından önce tonsil bölgesine
RT almış 4297 çocuğun uzun süreli izleminde
hiperparatiroidi sıklığının topluma göre 2.9 kat
arttığı bildirilmiştir.[81] Hiperparatiroidli hastaların
%31’inde birlikte tiroid kanseri saptanmıştır.
Schneider ve ark.[82] 16 yaşından önce baş-boyun
RT almış 2555 kişiyi incelediklerinde 36’sında hiperparatiroidi
geliştiğini bildirmişlerdir. Sitozin
arabinozid ve adriablastinin parathormon süpresyonu
yapabileceği gösterilmiştir.[83]
E. Metabolik Bozukluklar
Obezite dışında insülin direnci, hiperinsülinemi,
glükoz intoleransı, hipertansiyon ve HDL kolesterolün
azalması ile giden dislipidemi çocukluk çağında
kanser tedavisi alan adolesan ve genç erişkinlerde
görülmektedir.[84] Bu tip hastaların kardiyovasküler
hastalıklardan ölüm oranı da yüksektir.
Ayrıca çocukluk döneminde kraniyal RT alan genç
erişkinlerde leptin düzeyleri yüksek saptanmıştır.[85]
F. Vücut Kompozisyonu
Çocukluk dönemi malignitelerinde ve tedavi
sonrası kas-iskelet sisteminde bozukluklar ve kas gücünde azalma bildirilmiştir.[86] Ayrıca hastaların
tanı sırasında kemik yapımının azalmış olmasına
bağlı olarak kemik mineral yoğunluklarında
(KMY) azalma olduğu, daha sonra ise tedavi
döneminde kemik rezorpsiyonunun artması
ile KMY’nin daha da düştüğü gözlemlenmiştir.[87]
KMY’nin azalması bu çocuklara osteoporoz ve kırık
açısından risk getirir. KT, glukokortikoid kullanımı,
beslenme bozukluğu, büyüme hormonu eksikliği,
RT, tedavi sırasında oluşan hipogonadizm,
immobilizasyon gibi çeşitli etkenler, KMY’nin
azalmasına neden olmaktadır.[1,2]
Sonuç
Endokrin sistemi ilgilendiren yan etkilerin
spektrumunun bilinmesi, klinik bulguları açısından
hastaların izlenmesi, uygun laboratuvar testlerinin
yapılması ve gerekirse tedavi başlanması açısından
önemlidir. Çocukların büyüme ve püberte
gelişimleri mutlaka 3-6 ay ara ile izlenmelidir.
Büyüme hızında yavaşlama varsa, BH uyarı testleri
ile BH salgılanması değerlendirilmelidir. RT’ye
bağlı BH eksikliğinde tedavi ile başarılı sonuçlar
alınmaktadır.[88] Ayrıca BH eksikliği sadece boy kısalığına
değil, obezite, metabolik bozukluklar ve
KMY’nu azaltarak osteoporoza neden olmaktadır.
Baş-boyun bölgesine RT almış hastalarda 6-12
ay ara ile TSH ve tiroid hormon düzeyleri bakılmalı
ve tiroid ultrasonu yapılmalıdır. Klinik bulgu
olmasa da TSH yüksek bulunursa nodül ve kanser
gelişme riskini azaltmak için L-tiroksin tedavisi
başlanmalıdır. Hipotalamo-hipofizer-adrenal eksenin
değerlendirilmesi için sabah alınan kan örneğinde
belirli aralarla kortizol bakılmalıdır. Erken
püberte durumunda püberteyi durdurarak boy uzamasını
arttırmak için GnRH analogları kullanılabilir.
Buna karşın püberte başlamadıysa veya durakladıysa,
önce gonadotropin düzeyleri değerlendirilerek
bu durumun hipotalamo-hipofizer kaynaklı
mı (gonadotropinler düşük), yoksa gonadal kaynaklı
mı olduğu (gonadotropinler yüksek) araştırılmalıdır.
Hiperprolaktineminin de hipogonadizme
yol açacağı akılda tutularak pübertesi başlamamış
veya duraklamış çocuklarda PRL düzeyi de değerlendirilmelidir.
Belirli aralarda ve özellikle obesite
durumunda lipid düzeyleri ve kan şekeri bakılmalıdır.
KMY değerlendirilmeli ve azalma varsa, Ca, D vitamini tedavisi gibi mineralizasyonu arttıracak
önlemler alınması gerekebilir. Kanser tedavisi almış
vakaların mutlaka endokrin yan etkiler açısından
belirli aralarla izlenmesine devam edilmelidir,
bazı endokrin bozuklukların yıllar içinde ve oldukça
geç çıkabileceği akılda tutulmalıdır.