Summary
Kanser kök hücreleri (KKH) tümörün başlangıcından sorumlu olan ve tümör dokusundaki çok sayıda farklılaşmış hücre topluluğ unu oluşturan hücrelerdir. Aynı özgü sinyal ileti sistemleri KKH'lerin ve normal kök hücrelerinin kendi-kendini yenileme ve/veya farklılaşmasında fonksiyonel rol oynarlar. Aralarındaki başlıca fark; KKH'lerde aynı sinyal ileti sistemlerinin düzenlenmesi değişmektedir. Son çalışmalarla KKH'lerin ilaç ve radyasyon tedavisine dirençli oldukları gösterilmiştir. Gelecekteki çalışmalar kanserin tedavisi için KKH'leri hedef alan tedavilerin geliştirilmesine öncülük edecektir.Introduction
Kanser insanlardaki ölüm nedenleri arasında ikinci sırada yer almaktadır. Yalnızca Amerika'da 2004 istatistiklerine göre yaklaşık >550, 000 kişi kanserden ölmüştür. Kanserde tedaviyi olanaklı kılmayı amaçlayan kanser araştırmacıları kanserin biyolojik kökeni, kansere eğilimi artıran genetik değişiklikler ve kanser oluşumuna katılan sinyal ileti yollarını aydınlatma alanlarında büyük gelişmeler katetmektedir. Derleme niteliğindeki bu çalışmamızda; son derece heyecan verici gelişme ve ilerlemelerin kat edildiği “Kanser Kök Hücreleri” üzerinde durulacaktır.
Kök hücreler nelerdir?
Kök hücreler, kendi-kendilerini yenileme, ve
belirli organa veya dokuya özel karakteristikleri
olan, olgun hücreye farklılaşan hücreler olarak tanımlanmaktadır. Kök hücreleri; embriyonik kök
hücreleri, germinal kök hücreleri ve somatik kök
hücreleri olmak üzere üç ana gruba ayrılır.[1]
1. Blastosistin iç hücre tabakası Ebriyonik Kök Hücrelerini (EKH) oluşturur. EKH omnipotenttir, yani yetişkin organizmadaki herhangi bir hücre tipini oluşturma kabiliyeti vardır. Günümüzdeki EKH araştırmaları, daha çok doku transplantasyonu ve tamirinde kullanılmak üzere doku ve organ oluşumuna odaklanmıştır.
2. Germinal kök hücreleri (GKH); ebriyonun germinal tabakasından oluşmaktadır. Germinal kök hücreler farklılaşarak belli organı oluştururlar.
3. Somatik veya yetişkin dokuya-özgü kök hücreler: EKH gibi totipotent değildirler, fakat kendilerini yenileme kapasiteleri vardır ve belli organ veya dokudaki tüm hücrelere farklılaşabilirler. Somatik kök hücreler (SKH) birçok farklı organda belirlenmiştir; kemik iliği, nöral doku, deri, meme, prostat, akciğer, karaciğer, over ve benzeri. Bu kök hücreler hayat boyunca dokunun sınırları içinde dokunun yenilenmesini ve devamını sağlarlar. Bu hücreler normal dokunun dengesini (“ homeostasis”), tamirini, yaralanmadan sonra iyileşmesini sağlarlar ve çevresel strese karşı sorumludurlar. Saç, kan, deri, sperm ve gastrointestinal epitel hücreleri gibi yaşam süresi kısa olan ve hızla yenilenme gereksinimi olan hücreler SKH havuzlarında yenilenirler.[1]
Kendi-kendini yenileme, farklılaşma ve kanser oluşumundaki sinyal ileti yolları
(“signal transduction pathways”)
Kök hücre biyolojisinde en önemli konu; kendi-kendini yenileme ve farklılaşmayı düzenleyen
mekanizmalarını anlama çabalarıdır. Farklı organlardaki
kök hücrelerin gelişim potansiyelinin değişik olmasına karşın, bütün kök hücreler kendikendini
yenileme ve farklılaşma arasındaki dengeyi
korumakla yükümlüdür. Kanserle ilgili birçok
sinyal ileti sistemi kök hücrelerin kendi-kendini
yenileme ve farklılaşmasını da düzenlemektedir.
Wnt, Hedgehog, Shh ve Notch sinyal ileti yollarının kök hücrelerinin kendi-kendini yenileme özelliğ
inin düzenlenmesindeki rollerinin anlaşılması,
tümör oluşumunun anlaşılmasına yeni ışık açmıştır. Normal ve transforme olmuş kök hücrelerin
kendi-kendilerini yenileme mekanizmaları benzer
sinyal ileti sistemleri ile, fakat farklı şekilde düzenlenmektedir.
Wnt sinyal ileti sistemi, reseptörlerinin
bağlanması ile aktif hale gelir, β-cateninin
yıkılımı kompleksinden ayrılmasını sağlar ve nükleusa
geçer ve burada Cyclin D1 ve C-MYC gibi
genlerin tarnskipsiyonunu düzenleyerek kök hücrelerin
kendi-kendini yenilemesini ve farklılaşmasını sağlar. Transgenik farelerde yapılan in vivo
çalışmalar, epidermal kök hücrelerde Wnt sinyal
ileti sisteminin aktif hale gelmesiyle epitel hücre
kökenli kanserlerin oluşumuna öncülük ettiğini
göstermektedir.[2] Wnt sinyal ileti sistemi, kök
hücrelerin kendi-kendilerini yenilemesi mekanizmasına sadece farklı epitel hücrelerinde değil, aynı
zamanda hematopoetik kök hücrelerde de katılır. Normalde kök hücrelerinin kendi-kendilerini
yenilemesini düzenleyen sinyal ileti sistemleri,
sistemde aksilik olduğunda tümör oluşumuna öncülük
eder.[2] Lösemi-öncü hücrelerinde PTEN geninin
tümör baskılayıcı geninin kaybı miyeloproliferatif
hastalığa öncülük eder. Ayrıca, PTEN
kaybı hematopetik kök hücrelerin çoğalmasını
sağ lamaktadı r. Bununla birlikte, kendi-kendine
yenilenmesinin baskılanması ise hematopoietik
kök hücrelerinde azalmaya neden olmaktadır. Bu
etki mTOR'un rapamycin ile baskılanmasıyla oluşur.
Rapamycin bir yandan lösemi-öncü hücrelerinin
azalmasına neden olurken diğer yandan normal
hematopoietik kök hücrelerin fonksiyonunu
yeniler. Kanser kök hücresi ile normal kök hücre
arasındaki kendi-kendini yenilemenin mekanistik
farklılığı kanser tedavisinde kullanılabilir, böylece
normal kök hücrelere zarar vermeden kanser kök
hücreleri hedef olarak kullanılabilir.[3] Diğer bir
örnek de, BCL- 2 onkogeninin ekspresyonuyla
apoptozisin engellenmesi in vivo olarak hemapoetik
kök hücre (HKH) sayısının artması ile sonuçlanır, bu da HKH'lerin homeostasisin düzenlenmesinde
hücre ölümünün rol oynadığını göstermektedir.[2] Shh sinyal ileti sistemi de kendi-kendini
yenileme mekanizmasının düzenlenmesine katılmaktadır.
Kanser kök hücreleri (KKH)
Kanser kök hücre teorisine göre, bunlar kanser
hücrelerinin kendi-kendilerini yenileme (“self-renewal”)
ve farklılaşma özelliği olan alt gruplarıdır. Yalnız bu iki özelliğe sahip hücreler “Kanser
Kök Hücresi” (KKH) olarak adlandırılır. Kanser
kök hücresi “kanseri başlatan hücre” olarak da adlandırılmaktadır.[4] Son zamanlarda kan, [5] meme, [6]
beyin, [7], [8] dalak, [9] baş ve boyun, [10] kolon, [11] deri, [12]
ve over[13] kanserlerinde KKH'lerin olduğu bildirilmektedir.
Kanserin “gelişimsel paradigmasında” tümördeki hücrelerin hiyerarşisi vurgulanır. Buradaki hiyerarşiden hücresel heterojenite kasdedilmiştir. Fakat buradaki heterojenite, tümörü çevreleyen invaziv endotelial, hematopetik hücre veya diğer kanser olmayan hücreler anlamında kullanılmamaktadır. Buradaki heterojenite daha çok tek tümördeki kanser hücrelerinin farklılığı anlamında kullanılmaktadır. Örnek olarak aynı kanserde, tüm kanser hücrelerinin aynı yüzey belirteçleri (“marker”) sentezlemesidir. Daha da önemlisi immün yetersiz farelerde yapılan fonksiyonal çalışmalar tümörde, yalnızca belli grup hücrelerin tümör büyümesini sağladığını, fakat diğer hücrelerin sağlamadığını göstermektedir. Bu da kanser kök hücrelerinin iki ana görevi olduğunu göstermektedir; kendi-kendini yenileme ve farklılaşma.[14] Son zamanlarda yapılan çalışmalarda gerek kalıtsal ve gerekse sporadik meme kanserlerinde normal meme kök ve/veya öncü hücrelerinin kendi-kendini yenileme mekanizmasının, yani sinyal ileti sisteminin düzenlenmesinin değişmesinden kaynaklandığını göstermektedir. Oluşan tümörler farklı kanser kök hücre popülasyonlarından (heterojenite) kaynaklanabilir. Heterojenitenin nedeni, farklılaşmış kanser hücrelerinin ya farklı kök hücrelerinden kaynaklanmasından ve/veya farklı mutasyon profillerin yansımasından kaynaklanabilir. Bu farklılıklar, hücrelerin moleküler profilleri ile belirlenebilir. Bu da kanserin önlenmesi ve uygun tedavi stratejisinin geliştirilmesi için doğru hedefin seçilmesini kolaylaştırabilir.[15]
Kanser oluşumunda kanser kök hücrelerinin fonksiyonu
Son zamanlarda kanser kök hücre hipotezi ile
kanserin, tümör dokusunda oluşan kök veya öncü
hücrelerden oluştuğu öne sürülmektedir. Kanser
kök hücreleri veya kanseri-başlatan hücreler olarak
da adlandırılan kanser öncü hücrelerinin, kanserin
başlaması, ilerlemesi ve klasik tedavi şekillerine
direnç göstermesinden sorumludurlar. Multi-potent dokuya özgü, yetişkin kök hücrelerinde
ve/veya öncü hücrelerinde ortaya çıkan genetik
ve/veya epigenetik degişikliklerin, “kanser kök
hücreleri” veya “kanseri-başlatan hücreler” olarak
da bilinen kanser öncü hürelerinde tümör oluşumuna
öncülük ettiği birçok araştırıcı tarafından
gösterilmektedir. Kanser gelişimi esnasında lösemik
veya tümörijenik kanser öncü hücrelerinde
genetik ve/veya epigenetik değişikliklerin birikimi,
çoğunlukla da epitelial-mezenşimal geçiş
programı sürecinde tümör hücrelerinin göçen fenotip
özelliği kazanmaları, diğer organlara metastas
yapması (göçmesi) için invaziv özellik kazanmaları
gerektiğini göstermektedir. Tümör gelişimindeki
kanser kök hücre modeli, hasta tümör dokusundan
izole edilen son derece lösemik veya tümörijenik
kanser kök hücrelerinin in vivo ve ex
vitro olarak farklılaşmış kanser hücre kitlesi oluşturduğu ve bunların lösemi veya tümör oluşumundan
sorumlu olduğunun gösterilmesi ile desteklenmektedir.[16]
Kalıtsal mutasyonlar gibi kalıtsal genetik değişiklikler embriyonik veya yetişkin kök hücrelerinden oluşan belirli kanserlerin oranını arttırmaktadır. Örneğin, kalıtsal mutasyonlarla ilişkili hedgehog sinyal ileti sisteminin düzenlenmesinin değişmesi, gelişimsel defektlerin ve bazal hücre karsinomu, medullablastoma, meningioma, fetal rabdomyoma ve emriyonal rabdomiyosarkoma gibi belirli tümörlerin oluşumuna öncülük edebilir. Nöroblastoma, feokromositoma, ependimoblastoma ve pineoblastomayı içeren ilksel (“primitive”) nöröektodermal tümörler (PNETs) embriyonik gelişim sürecinde sinir (“nöral”) kök hücreleri gibi nöroektodermal kök hücrelerinden oluşur. Tümörün çok aşamalı oluşum sürecinde kanser öncü hücrelerindeki onkogenik değişikliklere ilave olarak tümörün yerleşim çevresi de bu hücrelerin davranışını etkileyebilir.
Akut miyeloid lösemide en sıklıkla gözlenen kromozomal anomali 8;21 translokasyonudur, ki lösemi hücrelerinde AML1-ETO kimerik transkript ile sonuçlanır. Remisyondaki hastadan elde edilen hematopoietik kök hücrelerde (HKH) yapılan çalışmalarda AML1-ETO transkipti kemik iliğindeki bir kısım normal HKH'lerde de bulunmuştur. Bu HKH ve onların öncü hücreleri normalde lösemik özelliğe sahip değildirler ve in vitro olarak normal myeloeritroid hücrelere farklılaşabilen hücrelerdir. Bu da translokasyonun normal HKH'lerde ortaya çıktığını ve ek mutasyonların bu HKH veya öncü hücrelerin lösemiye dönüşmesi için gerekli olduğunu gösterir. Yapılan bu çalışmada, normal HKH'ler CD34+CD38-Thy-1y+ sahipken, lösemik blastlar CD34+CD38-Thy- 1 y - sahiptir. Translokasyon, normal HKH ortaya çıkmakta ve takiben ya transformasyona neden olan mutasyonlar Thy-1y- öncü hücresinde ortaya çıkarlar veya HKH hücreleri Thy-1y ekspresyonunu kaybederler. Böylece farklı tipteki lösemiler, HKH'de transformasyona sebep olan mutasyonların birikiminden oluşur.[2]
Dokuya özgü kök hücre belirteçleri
Dokuya özgü hücre yüzey belirteçleri kullanılarak kanser tipine özgü kanser kök hücrelerini belirlemek
mümkündür.[16], [17] Dokuya özgü kök hüce
belirteçleri Tablo 1'de ve hücre yüzey belirteçlerinin
tanımı Tablo 2'de özetlenmektedir.
Tablo 1: Dokuya özgü kanser kök hücre belirteçleri (markerları)
Tablo 2: Hücre yüzey belirteçlerinin tanımı[20]
Kanser kök hücreleri ve tedaviye dirençlilik
Kanser tedavisinde son yılllarda önemli ilerlemeler
kaydedilmektedir. Daha etkili tedavi ve
prognostik yöntemlerin geliştirilmesi klinikte daha
erken tedavi olanağı sağlamaktadır.[16] Günümüzde
klinik olarak tanısı konmuş farklı kanser
tiplerinde; lösemi, deri, baş ve boyun, beyin, akciğer, böbrek, safra kesesi, prostat, meme, over, dalak
ve mide-bağırsak sistemi gibi solid tümörlerin
en sık kullanılan tedavi yöntemleri, tümör dokusunun
cerrahi olarak çıkarılması, hormonal tedavi,
radyasyon tedavisi, radyasyon ve ilaç tedavisi ile
birlikte veya yalnız kullanılması yer almaktadır.
Bu klasik tedaviler, tedavinin başlangıç aşamasında
etkilidir, fakat kanserin invaziv veya metastatik
olarak ilerlemesi durumunda genellikle tedaviye
dirençlidir ve relaps gözlenmektedir ki ölümle
sonuçlanır.[16] Kanserin tekrarlaması kanser hücrelerindeki
genetik ve/veya epigenetik değişikliklerin
birikimi ile ilişkilidir. Bu genetik ve/veya epigenetik
değişiklikler kontrolsüz hücre çoğalmasına,
hücrenin yaşaması ve invazyonuna olduğu kadar
klinik tedaviye dirençlilikten de sorumludurlar.
Kanser hücrelerinde sayısız büyüme faktörünün,
“adenosine 5'-triphosphate (ATP)-binding cassette
(ABC) multidrug efflux transporters”, antiapoptotik
faktörlerin (MYC, Bcl2, NF-kB and
survivin) aktivasyonun değişmesi ve/veya aşırı
sentezlenmesi kadar tümör baskılayıcı genlerin
(TP53, PTEN) aktivasyonun azalması veya sentezinin
azalması ilaca dirençlilik ve hastalığın relapsi
ile ilgili olabilir.[2], [16]
Tüm farklı kanser kök hücrelerinin limitsiz çoğalma potansiyeli ve diğer organlara yayılma (“metastaz”) yeteneği vardır. Bu nedenle, kanseri tedavi için kanser kök hücrelerini belirlemek ve hedefleyerek öldürmek gerekmektedir. Kanser kök hücreleri izole edilip tanımlanabildiğine göre, daha etkili olabilecek teşhiste kullanılabilecek yeni hücre yüzey belirteçleri ve tedavi hedefleri de bulabilmeliyiz. Eğer tümör büyümesi ve metastazı küçük orandaki kanser hücreleri tarafından sağlanıyorsa, bu şu andaki tedavilerin neden başarısız olduğunu da açıklamaktadır. fiu andaki kullanılan tedaviler gerek birincil ve gerekse metastaz yapmış tümörün küçülmesini sağlar ve bu etki genelde geçicidir ve hastanın yaşam süresinde önemli bir artış sağlamaz. Bunu iki şekilde açıklamak mümkündür; birincisi, kanser hücrelerinde tedaviye karşı direnç gelişmesi; ikincisi ise, güncel kullanılan tedavilerin kanser kök hücrelerini etkili bir şekilde öldürmemesidir. Bugün var olan tedavi şekilleri tümör hücre topluluğunu öldürecek şekilde geliştirilmiştir, çünkü tümörün boyutunu küçültmektedirler. Birçok kanser hücresinin sınırlı çoğalma yeteneği olduğu için, tümör dokusunun küçülmesi bu hücrelerin öldürüldüğünü göstermektedir. Değişik dokulardaki normal kök hücreler, aynı dokudaki olgun hücre tiplerine göre ilaca daha dirençlidirler. Bunun sebebi bilinmemektedir, ancak anti-apoptotik proteinlerin veya ilaca dirençlilik geni gibi ABC taşıyıcılarının yüksek düzeyde sentezlenmesi ile ilgili olabilir.[2] Aynı durum kanser kök hücreleri için de geçerli ise kanser kök hücrelerinin tümör hücrelerinden ilaca daha dirençli olmaları beklenir. Son zamanlarda farklı tip kanserlerden elde edilen kanser kök hücrelerinin günümüzde kullanılan ilaçlara dirençlilik gösterdikleri bildirilmektedir. Bu da kanserle mücadele etmek için kanser kök hücrelerini öldürecek daha etkili tedavilerin geliştirilmesi gerektiğini düşündürmektedir.
Teşekkür
Dr. Etem Akbaş'a makaleyi eleştirel değerlendirmesinden
dolayı teşekkür ederim.
References
1) Kakarala M, Wicha MS. Cancer stem cells: implications for cancer treatment and prevention. Cancer J 2007;13(5):271-5.
2) Reya T, Morrison SJ, Clarke MF, Weissman IL. Stem cells, cancer, and cancer stem cells. Nature 2001;414(6859):105-11.
3) Wu XZ. Origin of cancer stem cells: the role of selfrenewal and differentiation. Ann Surg Oncol 2008;15(2):407-14.
4) Cho RW, Clarke MF. Recent advances in cancer stem cells. Curr Opin Genet Dev 2008;18(1):48-53.
5) Bonnet D, Dick JE. Human acute myeloid leukemia is organized as a hierarchy that originates from a primitive hematopoietic cell. Nat Med 1997;3(7):730-7.
6) Al-Hajj M, Wicha MS, Benito-Hernandez A, Morrison SJ, Clarke MF. Prospective identification of tumorigenic breast cancer cells. Proc Natl Acad Sci U S A 2003;100(7):3983-8.
7) Singh SK, Clarke ID, Hide T, Dirks PB. Cancer stem cells in nervous system tumors. Oncogene 2004;23(43):7267-73.
8) Singh SK, Hawkins C, Clarke ID, Squire JA, Bayani J, Hide T, et al. Identification of human brain tumour initiating cells. Nature 2004;432(7015):396-401.
9) Li C, Heidt DG, Dalerba P, Burant CF, Zhang L, Adsay V, et al. Identification of pancreatic cancer stem cells. Cancer Res 2007;67(3):1030-7.
10) Prince ME, Sivanandan R, Kaczorowski A, Wolf GT, Kaplan MJ, Dalerba P, et al. Identification of a subpopulation of cells with cancer stem cell properties in head and neck squamous cell carcinoma. Proc Natl Acad Sci U S A 2007;104(3):973-8.
11) Ricci-Vitiani L, Lombardi DG, Pilozzi E, Biffoni M, Todaro M, Peschle C, et al. Identification and expansion of human colon-cancer-initiating cells. Nature 2007;445(7123):111-5.
12) Schatton T, Murphy GF, Frank NY, Yamaura K, Waaga-Gasser AM, Gasser M, et al. Identification of cells initiating human melanomas. Nature 2008;451(7176):345-9.
13) Szotek PP, Pieretti-Vanmarcke R, Masiakos PT, Dinulescu DM, Connolly D, Foster R, et al. Ovarian cancer side population defines cells with stem celllike characteristics and Mullerian Inhibiting Substance responsiveness. Proc Natl Acad Sci U S A 2006;103(30):11154-9.
14) Al-Hajj M, Clarke MF. Self-renewal and solid tumor stem cells. Oncogene 2004;23(43):7274-82.
15) Wicha MS. Cancer stem cell heterogeneity in hereditary breast cancer. Breast Cancer Res 2008;10(2):105.
16) Mimeault M, Hauke R, Mehta PP, Batra SK. Recent advances in cancer stem/progenitor cell research: therapeutic implications for overcoming resistance to the most aggressive cancers. J Cell Mol Med 2007;11(5):981-1011.
17) Ailles LE, Weissman IL. Cancer stem cells in solid tumors. Curr Opin Biotechnol 2007;18(5):460-6.
18) Dalerba P, Dylla SJ, Park IK, Liu R, Wang X, Cho RW, et al. Phenotypic characterization of human colorectal cancer stem cells. Proc Natl Acad Sci U S A 2007;104(24):10158-63.